Whatsapp Whatsapp
Telefon Hemen Ara
MENU

Diyabetik Retinopati

Diyabetik Retinopati

Diyabetik Retionopati Nedir?

Diyabetik retinopati, uzun süreli yüksek kan şekeri seviyelerinin retina damarlarına zarar vermesiyle oluşan bir göz hastalığıdır. Bu durum genellikle tip 1 ve tip 2 diyabet hastalarında görülür ve görme kaybına kadar ilerleyebilir. Retina damarlarında sızıntı, kanama, yeni damar oluşumu gibi değişiklikler meydana gelir. Erken evrede belirti vermeyebilir, bu nedenle düzenli göz muayenesi hayati önem taşır. İlerlemiş vakalarda lazer tedavisi, göz içi enjeksiyon veya cerrahi gerekebilir.

Tedavi edilmezse kalıcı görme kaybına neden olabileceği için diyabetik retinopati hastalığının erken teşhisi kritik önemdedir.

Neden Gözler?

Vücudunuzdaki her organın çalışmak için kana, yani oksijen ve besine ihtiyacı vardır. Bu besinler, “damarlar” adını verdiğimiz bir boru hattı sistemiyle taşınır.

Şimdi, gözünüzün en arkasındaki “retina” tabakasını düşünün. Retina, gözünüze gelen ışığı algılayan ve beyne elektrik sinyalleri olarak gönderen, duvardaki bir sinema perdesi veya bir fotoğraf makinesinin sensörü gibi çalışan sinir tabakasıdır. Görmemizin her şeyi orada başlar.

Bu hassas sinema perdesinin çalışması için muazzam miktarda enerjiye ihtiyacı vardır ve bu enerji, vücuttaki en ince, en narin, en hassas “kılcal damarlarla” taşınır.

İşte sorun burada başlıyor. Diyabet, yani kanda sürekli olarak yüksek seviyede dolaşan şeker (glukoz), bu boru hatları için zehir gibidir. Yüksek şeker, bu narin damarların duvarlarını yavaş yavaş çürütür, zayıflatır ve esnekliklerini kaybettirir.

Diyabetik Retinopatinin Patofizyolojisi

Diyabetik retinopatinin patofizyolojisi, diyabet nedeniyle gözdeki küçük kan damarlarının hasar görmesi ve retinanın yeterince beslenememesiyle başlar. Kan şekeri seviyelerinin uzun süre yüksek kalması, damarların iç yüzeyindeki hücrelere zarar verir ve bu durum damar geçirgenliğinin artmasına neden olur. Bu hasar, retinada sızıntılara, ödemlere ve daha ileri aşamada yeni damar oluşumlarına yol açar.

Diyabetik retinopatide ilk etapta, küçük damarların duvarları zayıflar ve mikroanevrizma adı verilen baloncuk benzeri yapılar oluşur. Bu yapıların zayıflığı, kan sızmalarına ve retinada şişkinliğe neden olabilir. Aynı zamanda, retina dokusunun oksijenlenmesi bozulur ve retinadaki hücreler işlevlerini yerine getiremez hale gelir. Retinanın oksijen ihtiyacını karşılamak için vücut, yeni damar oluşumunu tetikleyen sinyaller üretir.

Bu süreçte vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) adı verilen bir madde devreye girer ve yeni damarların büyümesine neden olur. Ancak bu yeni damarlar, normal damarlar kadar sağlam değildir ve kolayca yırtılarak göz içine kanamaya yol açabilir. Bu kanamalar, görme kaybının en önemli nedenlerinden biridir. Ayrıca yeni damarların oluşumu, retina dokusunun çekilmesine ve retina dekolmanına yol açabilir.

Damar tıkanıklıkları, retinadaki kan akışını kısıtlayarak dokuların daha fazla oksijensiz kalmasına neden olur. Bu süreç, retinada daha ciddi hasarlara yol açar ve proliferatif retinopati olarak bilinen ileri evreye geçişi hızlandırır. Proliferatif retinopatide retina dokusu hem mekanik hem de biyokimyasal olarak ciddi şekilde etkilenir ve görme kaybı riski artar.

Kimlerde Diyabetik Retinopati Görülür?

Diyabetik retinopati, özellikle uzun süre diyabet hastası olan ve kan şekerini kontrol altında tutamayan kişilerde daha sık görülür. Diyabetin türü fark etmeksizin, hem Tip 1 hem de Tip 2 diyabet hastaları bu rahatsızlık açısından risk altındadır. Çünkü diyabet, vücuttaki kan damarlarını zayıflatır ve özellikle gözdeki küçük damarları etkileyerek retinaya zarar verebilir.

İlginizi Çekebilir  Makula Deliği

Diyabet süresi uzadıkça diyabetik retinopati gelişme riski de artar. Örneğin, 10 yıldan fazla süredir diyabetle yaşayan bireylerde bu durumun görülme olasılığı oldukça yüksektir. Ayrıca, kan şekerini kontrol etmekte zorlanan ya da düzenli tedavi almayan hastalarda bu rahatsızlık daha erken ortaya çıkabilir. Kan şekeri kontrolünün yanı sıra yüksek tansiyon ve yüksek kolesterol gibi ek sağlık sorunları da riski artırabilir.

Hamilelik gibi vücutta diyabetin etkilerini artırabilecek durumlar da diyabetik retinopati riskini yükseltebilir. Hamilelik döneminde kan şekeri seviyeleri daha zor kontrol edilebildiği için göz sağlığına ayrıca dikkat edilmesi gerekir. Bu durum, diyabetik kadınlarda erken göz muayenelerinin önemini bir kez daha vurgular.

Diyabetik Retinopati

Diyabetik Retinopati Evreleri

Diyabetik retinopati, erken evreden ileri seviyeye kadar ilerleyebilen ve görme kaybına neden olabilen dört farklı evrede gelişir. İlk evre, hafif non-proliferatif retinopati olarak adlandırılır ve retinadaki küçük damarların zayıflamasıyla başlar. Bu evrede, genellikle belirgin bir görme problemi yaşanmaz, ancak damarlarda küçük baloncuk benzeri yapılar (mikroanevrizmalar) oluşabilir. Bu, hastalığın başlangıç noktasıdır ve düzenli göz kontrolleriyle fark edilebilir.

İkinci evre, orta derecede non-proliferatif retinopati olarak bilinir. Bu aşamada, retinadaki damarlar daha fazla tıkanmaya başlar ve retinanın beslenmesi bozulur. Görme sorunları hala belirgin olmayabilir, ancak bu evre, tedaviye başlanması açısından kritik bir dönüm noktasıdır. Kan şekeri kontrolünün iyi bir şekilde sağlanması, bu aşamanın ilerlemesini yavaşlatabilir.

Üçüncü evre, şiddetli non-proliferatif retinopati evresidir. Bu evrede, damar tıkanıklıkları artar ve retinaya yeterince oksijen ulaşmaz. Retinanın bu oksijen eksikliğine yanıt olarak yeni damarlar oluşturmaya çalıştığı evreye geçiş riski ortaya çıkar. Bu aşamada, görme bulanıklığı veya hafif görme kaybı yaşanabilir.

Son evre ise proliferatif retinopati olarak adlandırılır. Bu, hastalığın en ileri ve tehlikeli evresidir. Retinada yeni, anormal damarlar oluşur ve bu damarlar kolayca sızıntı yaparak kanamalara yol açabilir. Göz içinde kanamalar veya retina dekolmanı gibi ciddi komplikasyonlar bu evrede sık görülür ve tedavi edilmezse kalıcı görme kaybına neden olabilir.

Diyabetik Retinopati Belirtileri

Diyabetik retinopati belirtileri, genellikle bulanık görme, görme alanında karanlık lekeler ve ani görme kaybı şeklinde ortaya çıkar. Gözde uçuşan cisimler, renklerde solma ve gece görmede zorluk da sık görülen diğer belirtiler arasındadır. Erken evrelerde belirti vermeyebilir, bu nedenle diyabet hastalarının yılda en az bir kez retina kontrolü yaptırması önerilir. Kan damarlarındaki sızıntı ve kanamalar, zamanla kalıcı görme kaybına yol açabilir. Diyabetin süresi ve kontrol düzeyi, retinopati gelişiminde önemli rol oynar.

Diyabetik Retinopati Düzelir Mi?

Diyabetik retinopati tamamen düzelmez, ancak erken teşhis ve uygun tedaviyle ilerlemesi durdurulabilir ve görme kaybı önlenebilir. Bu hastalık, diyabetin kontrolsüz seyretmesi sonucu gözdeki damarların hasar görmesiyle oluşur, bu yüzden tedavinin başarısı büyük ölçüde diyabetin iyi yönetilmesine bağlıdır. Kan şekeri seviyelerinin kontrol altında tutulması, kan basıncının düzenlenmesi ve kolesterolün dengelenmesi hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir.

İlginizi Çekebilir  Sarı Nokta Hastalığı

Hastalığın erken evrelerinde, düzenli göz kontrolleri ve yaşam tarzı değişiklikleri ile sorunlar minimum düzeyde tutulabilir. Ancak ileri evrelerde ortaya çıkan retina hasarı, genellikle kalıcıdır ve tamamen geri döndürülemez. Bu noktada tedaviler, mevcut durumu stabilize etmek ve görme kaybını önlemek amacıyla uygulanır. Lazer tedavisi, enjeksiyonlar veya cerrahi müdahalelerle anormal damar oluşumları durdurulabilir ve retina üzerindeki baskı azaltılabilir.

Diyabetik retinopatinin düzelmesi mümkün olmasa da, düzenli takip ve doğru tedaviyle hastalık kontrol altına alınabilir. Örneğin, lazer tedavisi anormal damarların büyümesini durdurabilir, göz içi enjeksiyonlar ise ödemi azaltarak görmeyi koruyabilir. Cerrahi müdahaleler ise retina dekolmanı gibi daha ileri komplikasyonları tedavi etmek için tercih edilir.

Diyabetik Retinopati Tedavisi Nasıl Yapılır?

Erken evrelerde, yani hafif non-proliferatif retinopatide genellikle özel bir tedavi uygulanmaz. Bu aşamada, kan şekeri seviyesinin dengelenmesi, sağlıklı bir yaşam tarzı ve düzenli göz muayeneleriyle hastalığın ilerlemesi engellenmeye çalışılır. Ancak hastalık ilerledikçe, daha aktif tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyulur.

Lazer tedavisi, özellikle proliferatif retinopati evresinde sıkça kullanılan bir yöntemdir. Bu tedavi, retinada yeni ve anormal damarların oluşumunu engeller. Lazerle yapılan küçük yanıklar, bu damarların sızıntı yapmasını önler ve retinanın zarar görmesini engelleyebilir. Bu yöntem, görme kaybını önlemeye yönelik etkili bir seçenektir, ancak hasarı tamamen geri döndüremez.

Diyabetik Retinopati tedavisi

Göz içi enjeksiyonlar, diyabetik makula ödemi durumunda uygulanan bir diğer etkili tedavi yöntemidir. Bu enjeksiyonlar, gözdeki şişkinliği ve sıvı birikimini azaltarak görme kalitesini artırabilir. Anti-VEGF ilaçlar ya da kortikosteroidler bu tedavi kapsamında kullanılabilir. Bu enjeksiyonlar, düzenli aralıklarla tekrarlanabilir ve hastalığın kontrol altına alınmasında oldukça etkilidir.

Hastalığın çok ilerlediği durumlarda, vitrektomi adı verilen cerrahi müdahale gerekebilir. Bu işlem, göz içindeki kanamalar veya retina dekolmanı gibi komplikasyonların tedavisi için yapılır. Vitrektomi sırasında, gözün içindeki jölemsi yapı (vitreus) çıkarılarak yerine özel bir sıvı ya da gaz yerleştirilir. Bu, görme kaybını önlemek için son çare olarak uygulanır.

Hasar Başladıysa Ne Yapılır?

Diyelim ki muayeneye gittiniz ve doktorunuz “Retinopatiniz başlamış” dedi. Dünya başınıza yıkılmasın. Artık bu sızıntıları ve anormal damarları durdurmak için inanılmaz tedavilerimiz var:

  1. Göz İçi İğneler (Anti-VEGF Tedavisi): Bu, son 10 yılın devrimidir. O “BOĞULUYORUM, YENİ DAMAR GÖNDERİN!” diye bağıran VEGF sinyalini hatırladınız mı? Bu iğneler, doğrudan o sinyali susturur. Anormal damarların büyümesini durdurur, sızıntıyı azaltır ve hatta mevcut ödemi (sulanmayı) geri çekebilir. Kulağa korkutucu gelse de, damla ile uyuşturulan göze yapılan bu işlem saniyeler sürer, acısızdır ve görmeyi kurtarmada inanılmaz etkilidir.
  2. Lazer Tedavisi (Argon Lazer Fotokoagülasyon): Bu, klasik ama hala altın standart olan bir yöntemdir. Lazerle, sızıntı yapan damar odakları “kaynak” yapılarak kapatılır. Veya PDR aşamasında, oksijensiz kalan kenar bölgeler kasıtlı olarak lazerle yakılır. Bu, “merkezi kurtarmak için kenarları feda etmek” gibidir. Oksijen ihtiyacı azalan retina, “yeni damar” sinyali göndermeyi durdurur.
  3. Vitrektomi (Cerrahi): Bu, işlerin ciddileştiği, göz içine kanamanın olduğu veya retina dekolmanının başladığı durumlarda yapılan bir ameliyattır. Gözün içi o kanlı jöleden (vitreus) temizlenir, retina yerine yatırılır ve lazer uygulanır. Bu, görmeyi kurtarmak için son şanstır.
İlginizi Çekebilir  Çocuk Göz Sağlığı

Diyabetik Retinopati Tedavisi Fiyatları 2025

Diyabetik retinopati tedavisinin maliyeti, hastalığın evresine, uygulanacak tedavi yöntemine bağlı olarak değişiklik gösterir. Sonuç olarak, diyabetik retinopati tedavisi için net bir fiyat bilgisi almak ve en uygun tedavi seçeneğini belirlemek için bize danışmak ve detaylı bir muayene olmak önemlidir.

Sık Sorulan Sorular

Hastalığın ilk belirtisi nedir?

En tehlikeli özelliği budur: Hiçbir belirti vermez. Hastalık çok ilerleyene kadar (göz içi kanaması veya makula ödemi) görme kaybı, bulanıklık veya uçuşmalar yaşanmaz. Bu yüzden belirti beklemeden muayene olmak şarttır.

Diyabetik retinopati tedavi edilebilir mi?

Erken evrelerde (NPDR) hasar, kan şekeri kontrolü ile yavaşlatılabilir veya durdurulabilir. İleri evrelerde (PDR) veya makula ödeminde yapılan tedaviler (iğne, lazer), görme kaybını durdurmayı ve mevcut görmeyi korumayı amaçlar. Kaybedilen bazı sinir hücreleri geri gelmez, bu yüzden “önlemek” tedaviden çok daha önemlidir.

Diyabet hastasıyım, ne sıklıkla göz muayenesi olmalıyım?

Tip 2 Diyabet: Tanı konulduğu anda ve sonrasında her şey yolunda olsa bile yılda en az bir kez.

Tip 1 Diyabet: Tanıdan sonraki 3-5 yıl içinde ve sonrasında yılda en az bir kez.

Retinopati başlamışsa, doktorunuz sizi 3 veya 6 aylık aralıklarla takip edecektir.

HbA1c değeri kaç olmalı?

Bu, hastaya göre değişir ancak genel hedef, retinopati riskini en aza indirmek için %7’nin altında (hatta bazı durumlarda %6.5’in altında) bir HbA1c değeridir.

Göz içi iğne tedavisi acıtır mı?

Hayır. Kulağa korkutucu gelse de, işlemden önce göz yüzeyi damlalarla tamamen uyuşturulur. Hastalar genellikle iğnenin girişini değil, sadece küçük bir basınç hissederler. İşlem saniyeler içinde biter.

Diyabetik retinopati sadece yaşlılarda mı olur?

Hayır. Bu, yaşla değil, diyabetin süresiyle ilgilidir. 20 yıldır diyabet hastası olan 30 yaşındaki bir Tip 1 diyabetlinin riski, 2 yıldır diyabet hastası olan 60 yaşındaki bir Tip 2 diyabetliden çok daha yüksek olabilir.

Kan şekerim hep normal gidiyor, yine de risk altında mıyım?

Şeker kontrolü riski çok azaltır, ancak asla sıfırlamaz. Diyabetin süresi uzadıkça, en iyi kontrol edilen hastalarda bile bir miktar risk her zaman vardır. Bu yüzden “şekerim iyi” diyerek yıllık göz muayenesini asla atlamamalısınız.

Retinopatiden kaynaklanan görme kaybı kalıcı mıdır?

Bu, hasarın türüne bağlıdır. Göz içi kanamasının (vitreus hemorajisi) neden olduğu görme kaybı, kan çekildikçe veya ameliyatla temizlendikçe geri dönebilir. Ancak retinanın merkezindeki (makula) sinir hücreleri öldüyse veya retina dekolmanı (yırtılma) sonucu sinirler hasar gördüyse, o kayıp genellikle kalıcıdır.